Hani bazen tatlı krizine girersin, ama mutfakta bi’ tane bile bisküvi yoktur ya… İşte o an Candy Village denk gelirsen şanslısın kardeşim. Bu oyun tatlı ihtiyacını gidermez ama cüzdana fena bi’ şekerleme yapar. Girişte renkler öyle parlak ki, ekrana değil de pastaneye girmiş gibi hissediyorsun. Ama merak etme, bu şekerlerin kalorisi yok. Sadece kazancı var.
Candy Village’in ilk özelliği ne mi? Görüntüde çocuksu gibi durur ama aldanma. Bu oyun çocuk oyuncağı değil. Ciddi kazanç çıkar buradan. Hele o çarpanlar yok mu… Bir anda ekrana düşer, sen gözlerine inanamazsın. “Yok artık, bu kadar da olmaz” dersin ama olur. Çünkü bu oyun öyle kurgulanmış. Tatlı tatlı verir, sinsice değil.
Slotter üzerinden oynarken ilk düşündüğüm şey şu oldu: “Renkler güzel ama acaba içinde ne var?” Baktım ki, görsellik kadar kazanç da var. Oyunun bonus yapısı da bi’ tuhaf güzel. Şekerleme gibi patlıyor, ekran renk cümbüşüne dönüyor, ama olay sadece estetikte değil. Gerçekten her dönüşte bir beklenti, her kazançta bir tebessüm var. Ve en güzeli ne biliyor musun? Kaybetsen bile canın sıkılmıyor. Çünkü “bir dahaki turda o büyük patlama gelecek” diye içten içe umut taşıyorsun.
Şimdi itiraf edeyim, Candy Village’in bonus kısmı biraz şovcu. Bir anda ekran parlamaya başlıyor. Mavi, pembe, sarı… ne ararsan var. Çarpanlar düşmeye başlıyor, senin göz zaten rakamlarda. Dönüş yaparken arkada çalan ses bile moral veriyor. Diyor ki: “Sakin ol, geliyor…”
Slotter’da oynamanın bir diğer avantajı da şu: Hız. Beklemiyorsun. Oyunun temposu tam kararında. Ne çok hızlı, gözün şaşıyor; ne de yavaş, sinirin bozuluyor. Ayrıca şunu da belirteyim, Candy Village uzun süreli oynanacak oyunlardan. Çünkü içinden hep başka bi’ tat çıkıyor. Bi’ gün elmalı, ertesi gün çilekli gibi düşün.
O kazançlar da öyle bir geliyor ki… İçinden “Allah bereket versin” deyip, devam etmek istiyorsun. Çünkü insan tatlıya düşkün olur. Ama Candy Village sana tatlıyı parayla birlikte getiriyor. Ne kadar güzel değil mi? Eline şeker tutuşturmuyor ama cüzdanı genişletiyor.
Candy Village aslında biraz nostalji. Küçükken oynadığımız renkli oyunları hatırlatıyor. Ama bu sefer yanında bir de çarpanlar, bonuslar, sürprizler geliyor. Bi’ yandan içindeki çocuğu besliyor, diğer yandan cebindeki yetişkini sevindiriyor. Bazen diyorsun ki, “yahu ben ne ara bu kadar kaptırdım kendimi?” Ama sonra kazanıyorsun, gülümsüyorsun. “Olsun” diyorsun, “biraz da şansa ihtiyacım varmış.”
Slotter sayesinde bu deneyim daha da kıymetli hale geliyor. Oyun akıyor, sen de akıyorsun içinde. Gözünü kırpmadan ekrana bakıyorsun. Çünkü Candy Village durmaz. Tatlılar dönmeye devam eder. Şekerin bittiği yerde umut başlar.
Abi Joker deyince aklıma Batman gelmiyor artık. Bu Joker’s Jewels’ı oynadıktan sonra, aklımda sadece parıltılar…
Bak abi, köpek dediğin sadık olur, dost olur... ama bu The Dog House Megaways var…
Abi şimdi dürüst olayım, 100 Super Hot öyle fiyakalı grafiklerle göz boyayanlardan değil. Ama işin…
Abi astrolojiyle aram çok yoktu açıkçası. Ama bu Zodiac Wheel yok mu, bildiğin burçlarla para…
Şimdi abi, Halloween deyince herkesin aklına kabaklar, hayaletler, kostümler falan geliyor. Ama biz oyuncular için…
Ya şimdi bir oyun düşün… Adı “Book of Fallen.” Yani dümdüz çevirsen “Düşenlerin Kitabı” falan.…